ALİ CANBERK ÖZBUĞUTU/BURHAN SANSARLIOĞLU – Küresel ekonomi, yapısal değişimlerin yanı sıra artan korumacılık eğilimleri ve stratejik ürünlere yönelik rekabetle yeniden şekilleniyor.
Anadolu Ajansının (AA), küresel ekonomi sisteminin geldiği nokta ve geleceğine odaklandığı “Korumacılığın Yeniden Yükselişi” başlıklı dosya haberinin ikinci bölümünde son dönemde merkantilist politikaların yeniden devreye girmesinin nedenleri ele alındı.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 2025 yılı itibarıyla küresel ekonomik sistemde merkantilist politikaların yeniden yükselişe geçtiği gözlemleniyor.
Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemine damga vuran “tarife” politikaları ve diğer ülkelerin benzer adımları, serbest ticaretin yerini korumacılığa bırakmasına neden oluyor. ABD yönetiminin öncülüğünde artan korumacı politikaların, küreselleşmenin hız kestiği ve bölgesel ekonomik blokların önem kazandığı dönemin kapılarını aralanmasına yol açtığı değerlendiriliyor.
Analistler, bu anlayışın sürmesi halinde ülkelerarası ekonomik işbirliklerinin azalması ve ticaretin daha da kısıtlanması sonucu küresel büyümenin baskılanacağına yönelik endişelerin arttığına işaret etti.
Gelecekte küresel iktisadi sistemin, dijitalleşme, yapay zeka, yeşil dönüşüm ve demografik değişim gibi dinamiklerin etkisiyle daha da evrileceğinin tahmin edildiğini belirten analistler, bahsedilen dönüşümün, yalnızca üretim ve tüketim alışkanlıklarını değil aynı zamanda ekonomik yönetim anlayışlarını ve uluslararası işbirliği modellerini de değiştirme potansiyeline sahip olduğuna dikkati çekti.
“1970’lere geldiğimizde ülke ekonomileri kabına sığamamaya başladı”
Bahçeşehir Üniversitesi Finansal Araştırma ve Uygulama Merkezi Direktörü Prof. Dr. İbrahim Ünalmış, dünya tarihinde bilinen 3 küreselleşme evresinin görüldüğünü söyledi.
Dünyanın mal ve sermayenin küreselleşmesine ek olarak insan kaynağının da küreselleştiğine dikkati çeken Ünalmış, “Yurt dışında çalışmak ya da iş kurmak yaygınlaştı. Bu, küreselleşmenin de sonucu.” dedi.
Ünalmış, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkelerin yeniden yapılanma çabaları neticesinde kendi sanayilerini kurmaya odaklandıklarının altını çizerek, “Gerek Avrupa ülkeleri gerekse ABD, ekonomilerini yeniden inşa etmek için içe kapandılar. 1970’lere geldiğimizde ekonomiler kabına sığamamaya başladı. Teknolojik ilerleme ve bilgisayar, insanların dünyasına girmeye başlıyor. Bu gelişmelerle iktisat alanında özellikle dış ticaretin faydalarını ön plana çıkaran görüşleri daha fazla görmeye başlıyoruz. Buradaki temel düşünce şu: Ülkeler, en verimli oldukları alanlarda üretim yapsınlar, bu alanlarda uzmanlaşsınlar, buna göre de dış ticaret ilişkisi kursunlar.” ifadelerini kullandı.
Küreselleşmenin kendiliğinden gelişen bir süreç olmadığını vurgulayan Ünalmış, özellikle ABD’nin refah artışı sağlamak amacıyla Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile küreselleşmeyi desteklediğini söyledi.
Çiplere erişim zorlaşınca stratejik öneme sahip sektörlerde üretimde aksamalar yaşanıyor
Ünalmış, 1980’lerden bu yana ticaret ilişkileri artarken stratejik ürünlerin tedarik zinciri güvenliğinin göz ardı edildiğine dikkati çekerek, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2016 yılından itibaren geliştirdiği sanayide millileşme söylemi ve salgın sürecinin tedarik zincirinde güvenliğin önemini hatırlattığını ifade etti.
Salgın dönemindeki çip krizine atıfta bulunan Ünalmış, “Çip üretemiyorsanız ya da yurt dışından tedarik edemiyorsanız savunma sanayisi, iletişim gibi stratejik öneme sahip sektörlerde üretimi durdurmak zorunda kalıyorsunuz.” dedi.
Bu durumun ülkelerin dış ticarette serbestleşme konusunu tekrar düşünmelerine yol açtığını ve stratejik ürünlerde millileşme eğilimini artırdığını belirten Ünalmış, salgın sonrasında tedarik zincirlerinin “coğrafi olarak yakın ülkeler” ve “dost ülkeler” kavramları üzerinden yeniden düzenlendiğini, bu sürecin Türkiye için riskler ve fırsatlar içerdiğini belirtti.
Finansal sermaye hızla büyüdü
Ünalmış, gelişen teknolojiyle beraber finansal sermayenin diğer sektörlere göre daha hızlı büyüdüğünü vurgulayarak, daha önce bilinmeyen finansal ürünlerin ortaya çıkmasıyla bu ürünlere erişimi olanların lehine gelir dağılımının bozulmaya başladığının altını çizdi.
Diğer taraftan, fiziksel sermayenin üretimin daha ucuz olduğu Çin gibi gelişmekte olan ülkelere kaydığını anlatan Ünalmış, bu durumun gelişmiş ülkelerde belli sektörlerde işsizliğin artmasına, dolayısıyla memnuniyetsizliğin ortaya çıkmasına neden olduğunu söyledi.
Bu gelişmeler karşısında çözüm politikaları üreten siyasetçilerin revaçta olduğunu belirten Ünalmış, “ABD Başkanı Donald Trump, genelde önde duruyor ama iktisadi konular üzerinde kafa yoran insanlar, ABD’nin mevcut durumunun sürdürülemeyeceğini görüyor.” dedi.
“‘Bu değişim, merkantilist yapıya mı evrilmeli?’ sorusunun cevabı net değil”
Ünalmış, dünyanın en büyük ekonomisine sahip ABD’de ekonomi politikalarını değiştirmenin kolay olmayacağını ifade ederek, “Donald Trump, buradaki değişim ihtiyacını gördü.’ Bu değişim, merkantilist yapıya mı evrilmeli?’ sorusunun cevabı net değil muhtemelen keskin bir dönüş olamayacak ama şunu net bir şekilde görüyoruz ki ülkeler, birbirleriyle eskisi kadar karşılıklı ticarette tamamlayıcı dostane ilişkiler kurmayacak.” değerlendirmesinde bulundu.
More Stories
Japonya’daki Twitter katili kimdir?
Enerji Maliyetleri Tüm Sektörleri Etkiliyor
Yapay Zeka ve Türkçenin Geleceği Sempozyumu Anadolu Üniversitesi’nde Gerçekleştirildi