Haziran 22, 2025

Biyolojik açıdan ‘iyi ebeveyn olmak’ ne anlama geliyor?

Çoğu türde, ebeveyn bakımı türün devamı açısından önemli. Fakat garip bir şekilde son derece nadir görülüyor.

İyi ebeveyn olmayı tanımlamak kolay değil. “İyi ebeveyn” algımız sadece ait olduğumuz türe dayanarak belirlenmiyor. Örneğin Homo Sapienslerde 21. yüzyıldaki ‘iyi baba’ algısıyla, Safeviler dönemindeki bir erkeğe yönelik ‘iyi baba’ algısının herhangi bir benzerliği yok.

Bu sosyokültürel çeşitlilik, hayvanlar aleminin çeşitliliğiyle kıyaslandığında da katlanarak büyüyor.

Fakat tam anlamıyla biyolojik bir perspektifden bakılınca, evrimsel argümanlara dayanırsak iyi bir babanın mükemmel bir tanımını bulmak mümkün olabilir. Bu perspektife göre en azından cinsel olgunluğa ulaşana dek çocuklarının hayatta kalmasını sağlayan babalar olabilir.

Yani yavrularının üreme potansiyelini artıran herhangi bir ebeveyn davranışı, türün devamı adına faydalı bir özellik olarak türün biyolojik etkinliğini artırır ve sonuç olarak da doğal seleksiyonda öne çıkar.

Yani ebeveyn bakımı önemli. Fakat garip bir şekilde son derece nadir görülüyor. Peki, neden?

Ortada olmayan ve olması beklenmeyen ebeveynler

İlk neden, yeni doğanın anneye mi yoksa babaya mı benzediğine önem verme alışkanlığımız olabilir.

Öncelikle, larva aşamaları olan çoğu türde bu tartışma anlamsız çünkü “küçük yaratık” ebeveynlerine herhangi bir şekilde benzemiyor. Görüntüleri büyük ve şaşırtıcı bir şekilde farklı. O kadar ki, biyolojik bilgiler daha kısıtlıyken çok sayıda türün farklı yaşam evreleri sadece farklı türler olarak değil, tamamen ayrı gruplar olarak kayıtlara geçirilmelerine neden oldu.

Aslında ebeveynlerle yavruları arasındaki farklar sadece anatomik ve fizyolojik değil, aynı zamanda ekolojik. Bu da yaşamın ilk evrelerindeki yavruların anne ve babalarıyla aynı yaşam alanlarını paylaşmaması ve farklı “evrenlerde” yaşamaları anlamına geliyor.

İyi bilinen bir örneği ele alalım: Sivrisinekler. Larvaları yaşayan, beslenen, nefes alan ve su altında gelişen “küçük kurtçuklar”.

Bu sırada ebeveynleri ise havada, başka bir “galakside” yaşıyor. Bu koşullar altına ebeveyn ve yavruları arasında bir etkileşim yok, birlikte yaşam yok ve anne ve babanın bakımı imkansız.

Tam tersi durumda, yani yavrular larva değilse ebeveynlerin çocuklarının akibetiyle daha fazla ilgileneceğini, “bize benzer olana düşkün olabileceğimizi” düşünebiliriz. Fakat çoğu tür yumurtaları çatlar çatlamaz, yavrularını ihmal etmeye başlıyor.

Ebeveynlerin çocuklarına bakması neye bağlı?

Birkaç unsur rol oynuyormuş gibi görünüyor. Bunları anlamak için de öncelikle bariz olanı değerlendirmeliyiz:

Ebeveynler çocuklarına bakabilmek için sağ olmalı. Bu perspektiften bakarsak, üreme faaliyetleri ölümle sonuçlanan bütün türler iyi ebeveyn olamıyor. Örneğin somonlar isteseler bile yavrularına bakamazlar çünkü akıntıya karşı yüzdükten sonra çiftleşip, ölüyorlar.

Değerlendirilmesi gereken bir başka unsur da üremeyle elde edilen yavru sayısı. Tek çiftleşmede dünyaya getirdiğiniz 20 bin yavruya kahvaltı hazırlamanın zor alacağı açık.

Ayrıca dışarıdan döllemeyle üreyen birçok deniz türünde olabileceği gibi, her bir komşunuzun dünyaya getirdiği 20 biner yavruyla karıştırılabilir.

Bu nedenle, az sayıda yavruya bakmak yerine yavrularının bazılarının yaşamasını garanti altına almak için daha çok yavru sayısına odaklanan türlerde ebeveyn bakımı söz konusu olamaz.

Ebeveynlerin yavrularına bakmasında üçüncü önemli unsur ise, anne ve baba yiyecek aramaya çıktığında yavruların sağ kalabileceği güvenli bir yere sahip olmak.

Bu “yuva-ev”in varlığı memeliler ve kuşların, arılar ve karıncalar gibi sosyal böceklerle paylaştığı bir özellik.

Yavruların geliştiği fiziksel çevrenin çetinliği de rol oynuyor ve hayatta kalmak için ebeveyn bakımını gerekli hale getiriyor. Örneğin dev bir akrep türünün dişileri, çok aşırı kurak ortamlarda hayatta kalabilmeleri için yavrularını karınlarındaki yumurtlama odasında taşıyor.

Daha da şaşırtıcı olanı, bazı yırtıcı türlerde kendi doğalarının bu hayvanları etkilemesi.

Çok çarpıcı bir örnek, çoğu büyük köpekbalığı türünde görülen bir özellik. Su altında, dişi köpekbalıkları yavruların etrafında yüzüp, kendi türünün erkeklerinden gelebilecek saldırılara karşı koruduğu bakım alanları oluşturuyor.

Fakat belki de ebeveyn bakımında en belirleyici olan yavrunun ebeveyne muhtaçlık seviyesi. Buna yaşamın ilk aşamasında emzirmeye bağımlı tüm memeli türleri ve doğumlarının ardından bağımsız yaşayabilmelerinden önce ebeveyn bakımına ihtiyaç duyan çoğu kuş türü de dahil.

Yani toparlarsak, ebeveyn bakımı üredikten sonra ölmeyen, larva aşaması olmadan doğrudan gelişen, her üremede birkaç yavru dünyaya getiren, kendi yavrularını potansiyel yiyecek olarak görmeyen ve en önemlisi yavruları sağ kalmak için bakıma ihtiyaç duyan türlerde gelişti. Bu çok küçük tür grubuna, sosyal böcekler, kuşlar ve memeliler dahil.

Çocuklarına bakan birkaç kemikli balık türünde ise sıklıkla bunu babalar yapıyor. İyi bilinen denizatı örneğinde, özgürce yüzecek derecede büyüyene kadar yavruları baba taşıyor. Dişi sadece döllenmiş yumurtalarını partnerinin karnındaki keseye koyuyor. Burada tek “hamile” görünen de erkek.

Diğer yandan, erkek ciklet balıkları derilerinden süte benzeyen sümük salgılıyorlar ve yavrular bununla besleniyor. Fakat bu görevi dişileriyle de paylaşıyorlar.

Ancak erkeklerin yavruların bakımında rol oynadığı en iyi bilinen örnek kuşlar. Bu davranış, yumurtaların gelişmesi ve çatlaması için sıcak tutulması gerekliliği.

Bu zorlu ve sürekli aktivite eşlerin görevi birbirine devredebilmesini ve tek eşliliği beraberinde getirdi. Kuşların % 95’inde eşler üreme mevsimi boyunca birlikte oluyor ve hem dişi hem de erkek kuluçkaya yatabiliyor.

Memelilerde ise ebeveyn bakımı net ve yoğun bir şekilde dişinin üzerinde. Biz memeliler embriyolarımızın avlanmaması, üzerine basılmaması, akıntıyla sürüklenmemesi ve yumurtlayarak üreyen türlerin başına gelen bin türlü sorunu yaşamadığımız için şanslıyız.

Tam tersine embriyo ve fetüs gelişim dönemimizi sıcak, güvenli ve yumuşak anne rahminde geçiriyoruz. Anne ve çocuk arasındaki bağ emzirme sırasında devam ediyor.

Tüm bunlar, yavruların yaşama şansını büyük ölçüde artırıyor. Primatlarda, özellikle de insanlarda, türün potansiyeli “eğitime” vakit ayırılması sayesinde daha da büyüyor. Böylece doğada hiç görülmeyen genetik ve kültürel miras aktarılıyor.

Bu gerçek ilginç bir itirafı da hak ediyor: Memelilerin doğurganlıkla kazandığı büyük avantaj dişiler (insanlarda da kadınlar) sayesinde.

Yani biyolojik açıdan “iyi insan babası” olmak mümkün değil. Fakat aynı zamanda bunu kültürel açıdan yapmak adına müthiş bir fırsatı var. Ayrıca bu adil olmayan dengeyi de sevgi, zaman ve eğitimle telafi edebilir. İyi ki, giderek daha çok sayıda insan bu paha biçilmez ayrıcalığı keşfediyor.

About The Author