Temmuz 11, 2025

Dışişleri Bakanı Fidan: “(Gazze) Omuz omuza hareket etmemiz gerekiyor”

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Malezya Başbakanı Enver İbrahim'in Gazze, Filistin ve Mescid-i Aksa'nın savunulması konusundaki tutumunu yakinen gördüklerini vurgulayarak, "Zulme uğrayan Filistinlilerle ilgili olarak ve işgal edilmiş olan Filistin topraklarıyla ilgili olarak sesini...

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Malezya Başbakanı Enver İbrahim‘in Gazze, Filistin ve Mescid-i Aksa’nın savunulması konusundaki tutumunu yakinen gördüklerini vurgulayarak, “Zulme uğrayan Filistinlilerle ilgili olarak ve işgal edilmiş olan Filistin topraklarıyla ilgili olarak sesini yükselttiğini biliyoruz ve hep yakinen takip ediyoruz. Bu anlamda çok daha yakın bir işbirliği gerçekleştirmemiz gerekiyor. Omuz omuza hareket etmemiz gerekiyor. Çünkü eğer bu tür bir barbarlık karşısında bir araya gelmezsek, bir gün gelip bu bizi de bulabilir” dedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ASEAN 58. Dışişleri Bakanları Toplantısı vesilesiyle bulunduğu Malezya’da Bernama televizyonuna röportaj verdi. “The Nation: Diplomatic Dispatch” programında Danial Rahman’ın sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Malezya Başbakanı Enver İbrahim arasındaki kardeşlik ilişkisine yönelik soruya, “Malezya ve Türkiye arasındaki ilişkiler tarihi olarak son derece güçlü, sağlam ilişkilerdir. ve iki millet arasında kırılamayacak bağlar var. Kültüre, tarihe ve inancımıza dayanan, bunlar bizi bir araya getiriyor. Ama şu aşamada bu dönemin insanları olarak bu güçlü bağlarımızı kullanmak, iş birliğimizi modern zamana daha yakın bir biçimde taşımak bizim görevimiz. Bunu siyaset, ticaret, güvenlik, teknoloji, eğitim, sosyal etkileşim ve her alanda yapmalıyız. Tabii ki liderler arası diplomasi son derece önemli. Liderlerimiz çok yakın dostluk ilişkilerine sahipler ve bu yakın ilişkilerden kaynaklanan güçlü bağları var. Bizler de dışişleri bakanları olarak bundan gerçekten faydalanıyoruz, bu yakın ilişkiden yararlanıyoruz. Çünkü onların yakın ilişkisi bizim için çok önemli bir temel sağlıyor gündemimizi ilerletmek ve birlikte hareket etmek açısından” cevabını verdi

Tarihi açıdan bakıldığında Türkiye ve Malezya liderleri her zaman karşılıklı yakın ilişkileri olan liderler olduklarına dikkat çeken Fidan, “Gerçek anlamda ifade etmek istediğim ise şu. Bakanlar ve başka kurumların başında olan kişiler olarak da, bunu biz de mevcut ilişkilerimizi geliştirmek için kullanıyoruz” dedi.

“Birlikte hareket edebileceğimiz birçok alan var”

Fidan, teknoloji, ticaret ve savunma sanayi gibi alanlarda 2 ülke ilişkilerini güçlendirmeye ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:

“Bu alanları geliştirmek gerçekten çok yoğun bir çalışma gerektiriyor. ve bizim de son birkaç yıldır yapmaya çalıştığımız bu. Çünkü bazı şeyler zaman zaman gerçekten varmış gibi kabul edilerek hareket ediliyor. Ama yakından baktığınızda, gerçekten bu yakın ilişkilerden yeterince yararlanıyor muyuz, bundan faydalanıyor muyuz? Bu soruyu sorduğumuzda şunu gördük: Hayır. Yapmamız gereken çok şey var ve iki ülke arasında, devlet arasında iş birliğini geliştirmek açısından yapılabilecek çok şey var. Bu nedenle daha yakından baktığımızda teknoloji, ticaret, savunma sanayi ve eğitim alanlarında yapabileceğimiz, birlikte hareket edebileceğimiz birçok alan var. Şu anda ticaret hacmimiz aslında hiçbir şekilde bizim dostluğumuzu yansıtmayan bir seviyede. 5 milyar Amerikan dolarını yeni geçtik ve en yakın hedefimiz aslında 10 milyar Amerikan doları olacaktır. Bu alan bizim çok yoğun çalıştığımız bir alan. Savunma sanayi yine önemli bir alan. Tabii ki bunlar ikili ilişkilerimiz ama aynı zamanda çok yoğun küresel ve bölgesel hususlar var birlikte görüştüğümüz, hareket ettiğimiz. Bölgesel konularla ilgili ASEAN bizim için son derece önemli bir platform. İşte bugün burada bulunmamın sebebi bu. ASEAN zirvesine bu nedenle katılıyorum. Malezya’nın ev sahipliği yaptığı bu zirveye. ASEAN bizim için son derece önemli bir coğrafya. Malezya da çok önemli bir ülke, ASEAN üyesi olarak. ve bizim birlikte çalışmamız ve ilişkilerimizi bu çerçevede geliştirmemiz çok önemli. Ama tabii ki küresel anlamda, mesela şu anda Gazze‘de devam eden soykırım gibi daha dikkatli baktığımız, Ortadoğu’da ve Müslüman dünyada olan hususlara daha dikkatli bakmamız gerekiyor.”

“10 milyar dolar hedefine ulaşmamız gerekiyor”

Türkiye ile Malezya arasında 10 milyar dolar ticaret hedefi ve bunun için belirlenen takvime ilişkin bir soru alan Dışişleri Bakanı Fidan, “Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tanıyorsanız tek bir zaman çizelgesi vardır, o da dün. Yani bugün bile değil. Yani bu 10 milyar dolara dün ulaşmış olmalıydık Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre. Bu bize durumun ne kadar acil olduğunu gösteriyor ve bizim bunu geliştirmemiz için ve ticareti artırmamız için ne kadar uygun bir ortam olduğunu ortaya koyuyor. Tabii ki bu anlamda yapmamız gereken şeyler var. Yatırımcılarımızın ve iş adamlarımızın farkındalığını artırmalıyız her iki tarafta. Bizim de yapmaya çalıştığımız bu. ve yine sadece iş çevreleri değil, aynı zamanda hükümetler arası angajmanın gerekli olduğu noktalar var, ticaret ve yatırım açısından. Özellikle teknoloji ve mikroelektronik. Malezya’nın bu anlamda çok önemli bir rekabetçi avantajı var. Bizim özellikle de üstünde durduğumuz nokta bu ve bundan faydalanmak istiyoruz. Savunma sanayimiz ve savunma sanayi şirketlerimizin özellikle de büyük skaladaki şirketlerimizin buradaki fırsatlardan yararlanmak istediklerini biliyorum. Özellikle teknolojik iş birliği açısından bu önemli bir alan ve enerji de öyle” diye konuştu.

İki ülkenin hem yenilenebilir enerji hem de geleneksel enerji kaynakları konusunda iş birliği yapabileceğine işaret eden Fidan, “Sizde ‘Petronas’ var, bizde de tabii ki kamu kuruluşları var bu alanda çalışan. Bu şirketlerin birlikte üçüncü ülkelerde yapabileceği çok şey olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Türkiye ile ASEAN arasında tarihte hiçbir problem olmadı”

Türkiye’nin ASEAN zirvesindeki gündemi ve bölgeye yönelik planlarına ilişkin soruya cevabında Fidan, “Evet, burada çok büyük bir gündemimiz var. ve ASEAN ile ilgili önemli bir gündem var önümüzde ve ASEAN bölgesiyle ilgili de önemli gündem maddeleri var. Zaman zaman uluslararasında farklı ilişki kategorileri olabiliyor. Mesela zaman zaman problemli ilişkiler olabiliyor. Coğrafya ve tarih kaynaklı bazı endişeler olabiliyor. Ama ASEAN bölgesiyle ve Türkiye ile ASEAN arasında tarihte hiçbir problem olmadı. Türkiye’nin de ASEAN ülkeleriyle herhangi bir problemi olmadı. Bu çok büyük bir fırsat veriyor bize, pozitif bir gündemi ilerletmek için” dedi.

Fidan, “Bugün burada bulunmamızın sebebi, tabii ki her iki taraf için de fırsatları ortaya çıkarmak. Birbirimizi nasıl tamamlayabiliriz ekonomik anlamda, siyasi anlamda, teknolojik anlamda ve farklı alanlarda. Bunu ortaya koymak. Bu nedenle çok iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Her iki tarafın da ticaret üstünde, teknoloji üstünde çalışabilecekleri, yatırım üzerinde çalışabilecekleri özellikle de Türk iş adamları ve yatırımcılar, özellikle de son birkaç yılda angajmanlarını ve ASEAN ülkelerindeki yatırımlarını artırıyorlar. Bu bizim için çok önemli bir artı. Bunun tam tersi de geçerli. ve yine halklar arasındaki hareket, sosyal etkileşim, yani turizm, her iki taraf arasında şu anda turizm çok büyük bir patlama yaşıyor. Türkler özellikle ASEAN bölgesindeki ülkelere seyahat etmek için büyük bir ilgi gösteriyorlar. Bu bölgeyi tanımaya çalışıyorlar çünkü çok uzun bir zaman Avrupa’ya seyahat ettiler. Ama şu anda ASEAN ülkelerindeki bölgeleri yeniden tanımaya çalışıyorlar ve yine ASEAN ülkelerinden kişiler de Türkiye’ye turist olarak geliyorlar. Birçok öğrenci olduğunu görüyoruz yine Türkiye’den ASEAN’a ve ASEAN’dan Türkiye’ye bir etkileşim var bu anlamda da. Bunlar gerçekten heyecan verici alanlar ve çok büyük bir umut veriyor bize” diye konuştu.

“ASEAN bölgesi ile yüzde 100 pozitif bir gündemimiz var”

Gazze konusunda omuz omuza hareket etmemiz gerekiyor”

Türkiye ve Malezya’nın Gazze‘deki soykırım konusundaki ortak endişelerini nasıl somut faaliyetlere dönüştürebilecekleri yönündeki soruya Fidan, “Maalesef Gazze‘de devam eden soykırım gerçekten içimizi yakan bir gelişme ve hiçbir zaman unutamayacağımız olaylar. Çok acı olaylar yaşanıyor hepimiz için. ve insanlık açısından çok büyük bir başarısızlık genel olarak. Ama aynı zamanda özellikle de Müslümanlar için büyük bir başarısızlık. Ümmetin önemli bir parçası olarak Malezya, Türkiye ve diğer ülkeler gibi, tabii ki bu anlamda Gazze konusunda belli sorumluluklara sahip” yanıtını verdi.

Malezya Başbakanı Enver İbrahim’in Gazze, Filistin ve Mescid-i Aksa’nın savunulması konusundaki tutumunu yakinen gördüklerini vurgulayan Fidan, “Zulme uğrayan Filistinlilerle ilgili olarak ve işgal edilmiş olan Filistin topraklarıyla ilgili olarak sesini yükselttiğini biliyoruz ve hep yakinen takip ediyoruz. Bu anlamda çok daha yakın bir iş birliği gerçekleştirmemiz gerekiyor. Omuz omuza hareket etmemiz gerekiyor. Çünkü eğer bu tür bir barbarlık karşısında bir araya gelmezsek, bir gün gelip bu bizi de bulabilir” diye konuştu.

“Gazze’de olanların devam etmesine izin veremeyiz”

Bu bağlamda birlik içinde hareket etmenin ve İsrail’e koordine baskı uygulamanın çok önemli olduğuna vurgu yapan Fidan, “Bu insani yardım konusunda özellikle. Çünkü iki milyon Gazze sakini şu anda esir alınmış durumda ve Gazze sanki bir toplama kampı gibi. İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir toplama kampını andırıyor. Buradaki Filistin halkı kasten aç bırakılıyor ve zorlu koşullara maruz bırakılıyor. Bütün bunlar hepimizin gözü önünde gerçekleşiyor. Bunun devam etmesine izin veremeyiz. Burada tarihin doğru tarafında yer alırsak, bence kimin ne yaptığı, kimin ne söylediği önemli değil. Çünkü biz burada doğru pozisyonu savunuyoruz” dedi.

Türkiye’nin arabuluculuk çalışmalarına da değinen Fidan, “Belli gündemleri daha ön plana çıkarmak açısından Batılı ülkeler ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili olarak, diplomasi çok önemli bir rol oynuyor diye düşünüyorum. Özellikle Başkan Trump’la ilişkiler açısından bakıldığında bizim deneyimimiz şu. Açık ve dürüst bir diyalog sürdürdüğünüzde Trump idaresiyle birlikte yapabileceğiniz çok şey var. Bizim Türkiye olarak deneyimimiz bunu gösteriyor. Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sağlam ilişkileri var Başkan Trump’la” diye konuştu.

“Başka ülkelerle sorunlarımız açısından da çok sofistike arabuluculuk teknolojilerini uygulamaya çalışıyoruz”

Türkiye’nin bulunduğu bölgenin kendisine has özellikleri itibarıyla diplomasi ve arabuluculuk girişimlerinin bir seçenek değil zorunluluk olduğunu ifade eden Fidan, “Çünkü ya çatışacaksınız ya da bir arabuluculuk gerçekleşecek. Bu anlamda arabuluculuk sadece bizim çıkarımıza değil ama aynı zamanda bölgede mesuliyet sahibi bir ülke olarak bizim bölgesel anlamda da bir sorumluluğumuz bu. ve yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikasının, dış politika vizyonunun önemli bir parçası. Dolayısıyla biz arabuluculuk faaliyetlerine katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Gazze’de ateşkesle ilgili görüşmelere katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Yine İsrail-İran Savaşı sürecinde çok katkımız oldu. Şu anda Ukrayna’da devam eden çatışma konusunda Rusya-Ukrayna arasında elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Kafkaslar’da, Afrika’da çok katkımız oldu ve şu anda sessizce devam ettiğimiz başka ülkelerdeki arabuluculuk süreçleri de var. Zaman zaman bu konuların hassasiyeti nedeniyle çok da açıktan yürütmüyorsunuz bunu. Arabuluculuk çok önemli bir diplomasi aracı. Ben askeri anlamda görev yaptığımda ve istihbarata görev yaptığımda hep şunu söylerdim. Eğer diplomatlar işlerini daha iyi yapsaydı, istihbarat ve askeri alana çok daha az yük kalırdı. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı olduğumda kendime şunu söyledim. İşte şimdi bunu test etme zamanı. Çünkü çok uzun zaman istihbarat alanında çalıştığımda diplomatların işlerini daha iyi yapmaları gerektiğini söylüyordum. Yaparlarsa bizim işimiz daha azalır diyordum. Şimdi yapmaya çalıştığım bu. Arabuluculuk konusunda çok yoğun çalışmaya çalışıyorum. Çünkü eğer arabuluculukta başarısız olursanız, bu durumda askeri çözüm ve diğer alanlara yük daha fazla kayıyor. Yani sadece üçüncü taraf müdahaleler değil, aynı zamanda başka ülkelerle sorunlarımız açısından da çok sofistike arabuluculuk teknolojilerini uygulamaya çalışıyoruz ve diplomatik araçları kullanmaya çalışıyoruz taraflar arasında. Bizim için kendi sorunlarımıza, bölgede kendi sorunlarımıza bakabilmek açısından çok aslında problemli bir bölgedeyiz. Özellikle de ülkemizin doğusuna baktığımızda Suriye, Irak, İran ve bu ülkelerin hepsinin hem ülke içinde, hem ülke dışında ve hatta küresel anlamda problemleri oldu ve çok karmaşık bir dizi problem bu bölgede yaşanıyor. ve bütün bunların da tabii ki Türkiye’nin üstünde etkileri oluyor. Dolayısıyla önce belirlemeniz, incelemeniz ve spesifik bazı diplomatik metodolojileri kullanmanız lazım her tür sorun için. Dolayısıyla bu stratejiyi uygulamaya başlamanız gerekiyor. ve burada hedef, öncelikle bütün mevcut sorunlara diplomatik çözümleri bulabilmek. Bunu yapabilmek için de şeffaf olmanız gerekiyor. Diğer tarafa bir sempati duymanız gerekiyor ve Cumhurbaşkanımız hep şunu söylüyor; her çözümün mutlaka kazan kazan çözüm olması gerekiyor. Her zaman sadece kendinizi düşünemezsiniz. Diplomasi gerçekleştirdiğinizde aynı zamanda diğer tarafın çıkarlarına da odaklanmanız gerekiyor. Aksi takdirde bu gerçek bir çözüm ve diplomasi olamaz” dedi.

“Uluslararası sistem, herkese eşit ve adil davranılan bir sistem haline gelmeli”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” prensibi çerçevesinde ASEAN nezdinde neler yapılabileceği yönündeki soruya Fidan, “ASEAN ifade ettiğiniz gibi, öncelikle bütüncül bir politika oluşturmalı. Yani bu kırılmış uluslararası sistemi reforma tabi tutmak için. Yeterince uyumlu değil miyiz? Evet, uyumlusunuz ama belki birçok konuda uyumluyken şu anda bunu uluslararası kuruluşların reformuna odaklamanız gerekiyor. Çünkü doğanız itibariyle tabii ki bölgesel kalkınma konuları, ticarete odaklanmış durumdasınız. Bu mükemmel ama daha büyük tabloya baktığımızda şu anda içinde bulunduğumuz sistem, içinde bulunduğumuz dünya gerçekten varoluşsal problemler yaşıyor ve bu varoluşsal problemler biz nerede olursak olalım, bizi gelip buluyor. İster Asya-Pasifik’te olalım, ister Çin’de olalım, ister başka bir bölgede, Ortadoğu’da, Avrupa’da, Afrika’da olalım. Dolayısıyla bir problem olduğunda uluslararası sistem içerisinde bu mutlaka herkesi kötü yönde etkiliyor bir veya başka şekilde. Dolayısıyla bizim ortak sorumluluğumuz nedir? Bir görüş oluşturmamız gerekiyor ve bu problemle baş edebilmemiz gerekiyor bu görüş çerçevesinde” ifadelerini kullandı.

Fidan, “Bildiğiniz gibi bu uluslararası sistem İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kurgulanmış bir sistem. O dönemde sadece 55 ulus devlet vardı. Şu anda 193 sanırım en son Birleşmiş Milletlere kayıt yapılan rakam. 193 ulus devlet. Şu anda bu ulus devletlere baktığımızda bir kısmı çok küçüktü belli aşamalarda ama şu anda çok yetkin ulus devletler haline geliyorlar ve etkilerini kullanıyorlar. Bunlara ilaveten ulus devletlere ilaveten büyük şirketlerin de yükselişte olduğunu görüyoruz. Yani geleneksel anlamda değil, ama aynı zamanda büyük teknoloji firmalarını görüyoruz. ve büyük teknoloji dediğimiz zaman bunun arkasında büyük mali kaynaklar var. ve bir de tabii ki farklı çeşitlerde teknolojik devrimler var. Yani mevcut uluslararası sistemin kurgulanmasından sonra sanırım 3 ya da 4 birbirini takip eden teknolojik devrim yaşadık. Transistörlerin bulunması ve yine kapalı devreler, yapay zeka, kuantum, internet, dijitalleşme. Bütün bunlar aslında tarihi hızlandırıyor. Şu anda çok karmaşık bir matris var önümüzde ve bu matris içerisinde sorunu net bir biçimde tanımlamamız gerekiyor ve insanlık olarak bu yapısal soruna bir çözüm getirmemiz gerekiyor. Maalesef mevcut sorunun kökenine indiğinizde zihniyeti aslında değiştirmemiz gerekiyor. Eğer niyetiniz bir egemenlik kurmak ise, uluslararası sistem üzerinde egemen olmak istiyorsanız ve sadece kendiniz için bir ortam hazırlamaya çalışıyorsanız bu başka bir gündem. Ama eğer sizin niyetiniz ve politikanız uluslararası sistemin herkese eşit ve adil davrandığı bir sistem haline gelmesini sağlamaksa, kimsenin geride kalmadığı bir sistem hazırlamaksa o zaman sistem başkalarına da yardımcı olabiliyor” dedi.

Dışişleri Bakanı Fidan, “Maalesef her uluslararası sisteme baktığımızda tarih boyunca geliştirilen bütün uluslararası sistem yapılarına baktığımızda, bu yapıların kazananlar, zafer kazanan taraflar tarafından kurgulandığını görüyoruz. Dolayısıyla doğal olarak bu sistemler, bu zafer kazanan tarafların çıkarlarına hizmet ediyor. Ancak bunu her gördüğümüzde, bu sistemlerin kısıtlı bir raf ömrü olduğunu görüyoruz. Yani burada tarihten bazı dersler çıkarmak lazım. Yani, bu tarihi kavşakta insanlığın olgunluk seviyesini gösterebilmek gerekiyor” diye konuştu.

“Mevcut sistemle devam etmekte ısrarcı olursak, büyük bir kriz yaşayacağız”

Uluslararası sistemin daha adil bir şekilde nasıl şekillendirilebileceği ve geleceğin nasıl kurgulanabileceği yönündeki soruya Fidan, “Bu bizim aslında Türkiye olarak çözümünü aradığımız soru. Bizim dış politika misyonumuzun temeli. Öyle bir uluslararası sistem kurgulamak istiyoruz ki herkese eşit ve adil bir biçimde davransın. Özellikle de geride bırakılanları dikkate alsın. Bu nedenle burada açık ve dürüst bir müzakere başlatmak lazım. Mevcut sistem içerisinde kimsenin rekabetçi avantajından vazgeçmek istemediğini görüyoruz. Gerek veto yetkisi olsun, gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde bir daimi üye olsunlar, bunlar sanki onlara baştan verilmiş haklar gibi görünüyor ve kimse bundan vazgeçmek istemiyor. Ancak bu haklar da uluslararası toplumun geri kalanının çıkarının aleyhine hareket ediyor. Benim korkum şu. Dürüst olmak gerekirse korkum şu. Eğer biz tarihten bir ders çıkarmazsak, maalesef yeni bir uluslararası sistem kurgulamak için çok büyük bir çatışma yaşamak zorundayız gibi geliyor. Ancak insanlık olarak tarihten bir ders çıkarmış olmamız lazım. Bu hatayı tekrarlamamamız gerekiyor. Eğer mevcut uluslararası sistemle devam etme konusunda ısrarcı olursak, bu çıkar dengesiyle devam etmekte ve bu güç dengesiyle devam etmekte ısrarcı olursak, açık olan şu, büyük bir kriz yaşayacağız. Biz halihazırda zaten büyük krizler yaşamaya başladık. Mesela Ukrayna’daki savaşa bakın ya da Gazze, Orta Doğu’da yaşadıklarımıza bakın. Dolayısıyla bu tamamen zaman ve gelişmelerin göstereceği bir şey. Büyük bir gerilim olmadan aslında hepimizin bir aklı var, mantığı var. Biz bunun geliyor olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla daha önce ifade ettiğimiz gibi ahlak da olması gerekiyor ve ahlakın akılla, faziletle birlikte hareket etmesi ve paylaşmamızın gerektiğini kabul etmemiz gerekiyor” dedi.

“Dünyanın farklı bölgelerinde yaşıyoruz ama aynı değerlere sahibiz”

Türkiye ve Malezya’nın küresel barış ve güvenlik açısından hangi değerleri teşvik edebilecekleri yönündeki soruyu Fidan, “Aslında bence çok fazla ortak değer var. Tarihimiz, inancımız, kültürümüz, halklarımız ve coğrafyamız. Çünkü dünyanın farklı bölgelerinde yaşıyoruz ama aynı değerlere sahibiz. Bunun çok anlamı var. Bu şu demek. Eğer biz büyük bir sinerji oluşturabilirsek ve bir platform oluşturabilirsek bu konulara değinmek için ve insanlık için bir pozitif gündem geliştirebilirsek, bu aslında başka ortakları, başka ülkeleri, başka kurumları da çekebilir. Bu zaten oluyor. Bunun çok resmi kalıplı bir yaklaşım olması gerekmiyor. Liderlerimiz, toplumlarımız, halklarımız bir fırsat bulduklarında hemen omuz omuza yan yana geliyorlar. Çünkü modern dünyada, dünya birçok fırsat tanıyor bize angajman açısından farklı seviyede. Bir ülke, farklı kurumlarla etkileşim içerisinde, farklı aktörlerle, farklı kişilerle etkileşime giriyor. Dolayısıyla herkes herkesle aslında bir etkileşim içerisinde. Dolayısıyla bu karmaşık bir ortam hazırlıyor. Daha önce de belirttiğim gibi. Ancak bu kalabalık içerisinde her zaman net bir işaret var Türkiye ve Malezya arasında. O da şu: Bu bir tarihi bağ, bölgesel bir bağ ve daha önce de belirttiğim gibi bundan faydalanmalıyız” şeklinde yanıtladı. – KUALA LUMPUR

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Politika

About The Author